Hoca'nın Konyalı bir arkadaşı vardı. Ticaretle uğraşan bu adam sık sık Akşehir'e gelir, Hoca'nın evinde konuk olur; yer içer, yatıp kalkar, sonra da çekip giderdi. Her ayrılışında da:
- Hocam, ben her gelişte sana uğruyorum. Sen de Konya'ya işin düşer se, beni aramayı unutma derdi.
Hocanın bir gün Konya'ya işi düştü. Şehre varınca, hemen dostunu hatırladı. Varıp arkadaşıma gideyim. Hem gönlü hoş olur, hem de rahat ederim, diye düşündü. Dostunun tarif ettiği gibi, evi arayıp buldu. Kapıyı tam çalacağı sırada, pencerede perde aralığından dışarı bakan bir baş gördü. Arkadaşımı buldum, diye sevindi Hoca. Zili çaldı. Kapı hemen açıldı. Bir kadın:
- Kimi aradınız? diye sordu. Nasreddin Hoca:
- Ben Akşehir'den geliyorum, kocanızın yakın arkadaşıyım, diyecek oldu.
Ama kadın, onun sözlerini yarıda kesti:
- Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz... Ama yazık ki, kocam evde yok, bir iş için başka şehre gitti. Ne zaman geleceğini de bilmiyorum.
Bu sözleri duyan Nasreddin Hoca, çok şaşırdı. Bir evin penceresine, bir kadının yüzüne bakarak:
- Demek öyle! dedi.
Evden ayrılıp giderken, birden geri döndü. Kadına sitemli bir sesle:
- Kocana benden selam söyle, bir daha evden ayrılırken, sakın başını pencerede unutmasın! dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder